28 Kasım 2011 Pazartesi

ilk bakış önemlidir...


Sürekli magazin dergilerinde, internet sayfalarında şu soruyu görürüm.. "karşı cinsin neyine ilk bakarsınız?" Şimdi yolda elin adamı (anket görevlisi) bana sorsa bu soruyu ne diyeceğim erkeğin kıçına mı bakarım... sonra dönsün kıçını bana!!!. demem. O yüzden oldum olası bu anketlerin gerçeği yansıtmadığını düşünürüm. Ancak insanı düşünmeye itmesi açısından faydalı bulurum bu anket sorularını. Felsefe yapıyoruz bir nevi.... mesela ben erkeği neresine bakarım?
Eğer söz konusu bakacağım kişi bizim mahalledeyse... hiç bir bokuna bakmam... iki güne kalmaz, bakkalın çırağının, köşedeki simitçinin dilindeyim.. şeyin kızı çekilmez adamın kıçına baktı... amannn azdı bu kız... bunu teneşir  paklar, diye. Töbe töbe sonra bir kıç için katil ol.
Çarşıda gözden ırak bir yerdeysem yine de önce etrafı kolaçan ederim ne olur ne olmaz bir tanıdık var mı diye . Önce yüzüne .... sonra bacaklarına... sonra kalçalarına...bakarım! anca, zaten herif geçip gitmiş olur.
Bir yerde oturuyor ve karşımda ise bu şahsiyet; yüzüne bakarım; yüz güzelliği önemli, insanın gözü gönlü açılmalı bakarken. Dişlerine bakarım; üç gün önce yediği yemek artıklarına mezar olan ağzın güzel kokma ihtimali sıfır!! Öpüşürken kusmaktansa baştan dikkat etmek önemlidir. Kılık kıyafetine bakarım; tarzı var mı..yoksa anasının aldıklarını mı giyiyor. Anasının aldıklarını hala giyiyorsa hiiççç işim olmaz ana kuzusuyla.  Gülüşüne bakarım; ha gülüş çok önemli, clark gibi gülüyorsa çapkının tekidir. Adam olacak diye çabama yazık. O çabayı kariyer yapmak için harcarım. Yani o çabayla başbakan bile olabilirim. Yemek yiyişine de bakarım; döke saça mı yiyor, karşıdan yediği lokmalar sayılıyor mu? sayılıyorsa ikinciye bakmam! birlikte yemek yiyoruz diye, çiğnediği lokmaların mideye yolcuğunu izlemek zorunda değilim herhalde. Ses tonunu dinlerim, tok mu ince mi diye. Karı gibiyse hiç işim olmaz. Benden  bir tane daha ne yapıyım. Düşünün evleniyoruz ev telefonu  çalıyor. Bu açıyor ben diye konuşuyorlar. Aman her türlü felakete açık bir  durum. Geriye kalır ayağa kalksın diye dua etmek. Kalkarsa  arkadan bende fırlarım,.. kalçalar nasıl... lop lop ediyorsa  hemen kalktığım  yere döner bu defteri kapatırım. Spor yapmayan adamla işim ne. Eğer ki lop lop sallanmıyorsa kıçı , yaklaşırım ter kokuyor mu diye. Kokuyor  ise iş orada biter! yolcudur abbas bağlasan durmaz..hatta cafeyi terk ederim. Sonra gömlek yakası açıksa tüylerine bakarım çok ise hiç uğraşmam; yemekten, masadan, elbiselerimden kıl toplamaya! bütün bunları geçtiyse ilk buluşma için şans verebilirim. İlk izlenim için bu kadarı yeter.. sonrası ilk buluşmada ve başka yazıda:))) 

22 Kasım 2011 Salı

Kıskançlık! musil içsem gider misin?

Her duyguyu anlıyorum. Aşk, sevgi, nefret, öfke...tek anlamadığım, anlamlandıramadığım duygu kıskançlık. Bokum gibi bir duygu. Hiç gelmesin istiyorsun. Tuttukça anasını satayım hepten içimde büyüyor ve kabız oluyorum.. ne söküp atabiliyorum, ne bünyemde yaşatabiliyorum.. acı veriyor. sonu hemorid, kanlı yani. Bir keresinde artık bu salak duygudan bıktığım vakit gittim tanıdık bir psikolaga "bana öyle ilaç ver ki çekirgem gözümün önünde karı becerse kıskanmayım." Baktı baktı bana  sonra da "öyle ilaç olsa önce ben yutardım" dedi!  Ulen psikolog kendi için bu sorunu çözemiyorsa biz ne halt yiyeceğiz! Salak bilim adamları hep boktan buluşlara kafa yoruyor.. yok tüylerinizi bir gıdım daha acısız alan alet, yok kafada saç var gibi gösteren krem, yok memeleri daha diri gösteren ilaç! Ama gel gör bir kıskançlığa çözüm üretemiyorlar. Sonra da neden ikili ilişkilerde sorun var diye kafa yoruyorlar! Olur tabii, bu anlamsız duygu bünyede olduğu sürece huzur yok ki!! Anasını satayım bir daha yakışıklı adamla çıkarsam iki olsun.  Hay bakan kızlara da laf edemiyorum. Ulan adama bakıyorum ben olsam ben de bakarım. zate bakmışım demi, yanımda olduğuna göre! Ah ulan bakan gözlerim kör olsaydı görmeseydim. Ya da baktığımla kalsaydım. Ne işi var şimdi bu cillobun yanımda. Düşün dur şimdi telefonu niye kapalı.. gece bu saatte nerede.. yanında oturan kız kim!!!! ahhh bu gece pireler bulmaz beni, en iyisi aç bir kutu çikolata, bir romantik film.. sabah 3-5 nöbetleri tut! Oldu ya içim gider yine gidip bir erkek güzeli bulursam yüzünde önce kör ustura deneyeceğim , sonra sokağa çıkaracağım ahanda yazıyorum.

12 Kasım 2011 Cumartesi

aşk filmleri yasaklansın..

Dizi  izlemeyi çok sevmem.. ama tam bir filmkoliğim. Ne kadar film varsa ayırmam izlerim ancak bütün kadınlar gibi romantik, aşk kokan filmleri izlemeyi daha bir severim. Kasımda aşk başkadır, Not; seni seviyorum, pretty women... unutulmaz love story... filmler ayrı güzel de ya müzikleri sanki o aşkı anlatıyor.. eşsiz! Ancak film sonrası tam bir kabus.  Nedense her seferinde bir de yakışıklıysa başroldeki adama vurulurum.. kadını ise ee azıcık çekemem:) Etkilendiğim romantik filmler sonrası ise hayatım tam bir Bridget Jones günlüğüne benzer. Çikolatalara boğulup, düşüncelere dalarım; neden böyle bir erkek yok! Gözü benden başka bir şey görmeyen.. işyerimi,evimi güllerle donatan.. beni lunaparka götürüp, kahkalara boğan... karda sokakta dolaşıp, bir kafede sıcak kahve ısmarlayıp romantik sözler sarf eden! Yatağa atmak için 1001 plan yapmayan..benim için bütün hayatını, geçmişini geride bırakan! Ailesine rest çeken, babasının parasını reddeden! Üstüne yakışıklı olup,harika vücuda sahip olan.. akan salyalarıma aldırmayıp beni en esaslısından öpen! Ve beni pijamalarımla, hasta, tipi kaymış şekilde görüp yine de aşkı devam eden (bkz.Aşk mesajı)! ahh ahhh tamam az şey istemedim biliyorum ama bu filmlerdekinden istiyorum bende.. elimde değil. Nasıl erkek Hürremi izleyip o memelerden , Angelina'yı izleyip öyle dudaklardan istiyorsa, bende o filmlerde ki erkeklerden istiyorum. İşin daha kötüsü bu çok etkilendiğim film sırasında hayatımda bir erkek varsa vay haline..filmi unutana kadar adama hayatı kabus ediyorum. Neredeyse niye çükün var o zaman bunları yapamıyorsana getiriyorum işi. Analarımız dinledikleri masallardan etkilenip beyaz atlı prensi bekledikleri gibi bende her romantik film sonrası beyaz yürekli adamı bekliyorum! Hollywood filmlerini yapan yönetmenlere duyurum var; tez elden bu romantik, harika vücutlu, taş gibi poposu, altın pipili adamları filmlerde oynatmayın! benden söylemesi... yoksa kadınlar çıldıracak! Benim gibi:)

2 Kasım 2011 Çarşamba

şu an tuvaletteyim, sana bunlari yaziyorum, def-i hacetteyim, attıgın kazıkları mıçıyorum..


Sevgilimle sürekli kavga ediyorduk. Bir gün yok ki huzurlu geçsin. Şiddetli geçimsizlik!
Üstelik elimize geçen her konuda! Tamam dedim bitti, hayatımı bu eziyetle sürdüremem. Arayıp  -mesaj atmamdan hoşlanmıyordu, bok herif ilk günler iki dakikada on mesaj atarak beynimi mikmişti" "sürekli buluştuğumuz kafede görüşelim, konuşmamız gerekiyor, önemli" dedim. Giyinip süslenip gittim. Hay ayrılacaktık  altı ucu kıytırık bir kafede, acı bir kahve içecektik.  Kahveyi içerken sözü dolaştırmadan ondan ayrılmak istediğimi söyledim.  Hatta "arkadaş olarak  kalalım" deyip arkama bakmadan kalkıp gittim. Yolda "amanda ne havalı, ne düzgün bir ayrılık oldu deyip defalarca içimden kendimi tebrik ettim. İlk gün; aman da aman vur patlasın çal oynasın...ohhhh be nefes aldım, huzur var huzur. İkinci gün ; güçlü, harika kadın misali ortalıkta kasım kasım dolaşarak geçti. Üçüncü gün güçlü kadının gelgitleri başladı. Dördüncü gün beynime dank eden gerçekle baş başa kaldım. Meğerse ben terkettiğim pezevengin bana yalvaracağını, ağlayacağını, dizilerime çökeceğini düşünerek bırakmışım! Bilinç altım manyak mı ne!! Gün içinde telefonumu ondan gelen mesaj var mı umuduyla kontrol eder oldum. Günler hızla geçip arayanın soranın olmadığını görünce, önce feci öfke duymaya başladım. Sürekli "Ulen pezevenk ayrılmaya amma meraklıymışsın... dünden razıymışın be... böylemi  seviyodun lan beni!", diye söylenip duruyordum. Öküz herifi elime geçirsem "niye aramıyorsun beni" diye  bir güzel pataklayasım vardı. Sanki bırakan o! Öfkemin zamanla acıya dönüşeceğini biliyordum ve köpek gibi korkmaya başladım. Her gün etrafta yeni sevgili bakar oldum. " Ne olur aşık olayım da acı çekmeyim!" diye dua edip duruyordum. Hem dua ediyor , hemde "Allah'ım böyle dualar ettiğim için bana günah yazma" diye arkasından bir dua daha ediyordum. Ancak ortalıkta aşık olacak bir öküz bulamayınca korkularımı bütünlüyordum. Çalışmam gereken dönemde "şimdi kalk ayrılık acısı çek! "Niye ben hazır değilken ayrılıdım ,herifi terkettim" diye kafamı yemeye başladım. Ayrılık acısı sahnelerini düşündükçe karabasanlar basıyordu beni; yatakta saatlerce yat, bütün eski, yeni aşk şarkılarını dinle "İsterdim ömrümüz geçseydi beraber, İster miydim ayrılığı gülseydi şu kader, ben çile dert dolu sen ümitler yolu" , anıra anıra ağla, en yakın kız arkadaşlarınının beynini mik! "aman ne güzel günlerdi.. ne iyi anlaşırdık" tersini söyleyenleri azarla! ulen insan beyni dehşet kavgaları sil, iki kıçı kırık güzel anıyı büyüt!  Yok insanın badem gözlü,sırma saçlı olması için ölmesine gerek yok, kaybetmen yeterli hemde bizzat kendi ellerinle. Aramak istiyorum ancak götüm yemiyor. Ulen serde kadınlık var. Gururluyuz mazallah. Bir gün tuvalette gül kokulu mıçarken (erkekler yapmadığımız sanıyor ya , hayal kırıklığına uğramasınlar dedim!) bir şiir aklıma geldi "şu an tuvaletteyim, sana bunlari yaziyorum, def-i hacetteyim, attıgın kazıkları mıçıyorum". Düşündüm  "ulan" dedim, "biz niye ayrıldık". Bana gereken değeri vermiyordu. Ee değişen ne olacak "hiç". Bende oturdum bu ibne için bir şiir yazdım.  "Bırak üzülme değmez hayvana, gidenin ardından üzerine sifonu çekmeyi unutma, bulunur niceleri , aratmaz gideni.  Giden öküz-ü şahane olsa da, öküzdür her biri! " dedim sifonu çektim ama sanki puştun üzerine çekiyorum öyle havalı. Ve cidden bir daha aramadım ve unuttum. korktuğum başıma gelmedi. Orhan Gencebay şarkılarıda, kız arkadaşlarımda ucuz kurtuldu.